Evde Ramazan Bayramı.

Yıllar önce ailemin yanından ayrılıp da Eskişehir’e eğitim için yerleştiğim zaman İstanbul’u bu denli özleyeceğimin düşüncesi, o sıralarda aklımın bir köşesinde beni sürekli uyarıyordu. Bir yandan çocukluğumdan beri beni her yönden, sürekli bir biçimde geliştirmek için uğraşan ailemin yanından ayrılmanın verdiği hüzün, bir yandan da ilk defa tek başıma yaşamanın nasıl bir havası olduğunu merak ediyordum. Meğer zamanla her şeye alışıyormuş, önemli olan doğru alışkanlıklar edinmek. Şimdi Eskişehir’de yaşıyor ve burada çalışıyorum. Arada bizimkilerle görüntülü görüntüsüz konuşuyoruz.  

Bizimkilerle en son konuştuğumuz zaman, bir hafta sonra perşembe gününe denk gelecek olan Ramazan Bayramı’nda buluşuruz diye sözleştik. Ben de otobüs biletlerine hızlıca bakarken, ülke genelinde kapanma başlayacağını öğrendik. Biletimi erkenden aldım, bayrama bir hafta hala İstanbul yolcusuyum. Şimdi ise size bu satırları geniş yolcu koltuklarına sahip, yollarda bir kuş misali süzülen bu otobüsün içerisinden yazmaktayım. Otobüsün içindeki neredeyse herkes uzun yolculuk nedeniyle yorgun düşmüş olacak ki ufak bir kestirmeye dalmış gibi koltuklarında rahat bir pozisyona geçmiş, kafalarını ise bir yere dayamışlardı. İnsanların bir kısmı ise yolu seyrediyor ve düşüncelere dalıyorlardı. Benim ise, babamla birlikte gittiğimiz bayram sabahi Eyüp Sultan ziyaretlerinin verdiği mutluluk hissiyatı gibi düşünceler aklımı meşgul edenler arasındaydı. Güneşin uyanmasıyla birlikte yola çıkar, seferin ilk tramvayına atlar ve Eyüp Sultan Camii’nin yolunu tutardık. Yol boyunca babamın yüzüne bakıp gülümseyişimi hatırlıyorum; küçüklüğümden beri, enerjimin en üst noktada olduğu zamanlar etrafımdaki kişilere bir minnettarlık duygusu duyar ve bu duyguyu da insanlara bu şekilde yansıtırdım. Eyüp Sultan Camii’nin avlusuna geldiğimiz zaman babamın iş arkadaşlarıyla buluşur ve hep birlikte çorbacılardan birine otururduk. Babam geneli itibariyle çekingen bir insandı ancak bayram namazlarına onun oğlu olarak gelişim ve diğer arkadaşlarının çocuklarının gelmeyişi, onda bir gururlanmaya yol açıyordu; konuşması değişiyor ve sohbete daha istekli bir şekilde katılıyordu. Kahvaltımızı edip de tekrardan camii avlusuna çıktığımız zaman gün içinde sergilenecek çeşitli şenliklerin hazırlıklarının yapıldığını görürdük. Babam ve iş arkadaşları camii’nin etrafındaki marketlerden kuruyemiş ve şeker alışverişine girişmişken ben de o sırada etrafıma göz gezdirir anneme kardeşime ne alabilirim onu da sepete eklemeye çalışırdım.

Babamla birlikte eve geldiğimiz zaman annem ve kardeşimin, Halil uyanmış ve temiz giysilerini giymiş olduğunu görürdük. Elbette bayram sabahı farkı olurdu. Mutfaktan gelen güzel kokular bir de Halil’in arabasını gıcırdatarak babamın yanına yaklaşıp, bacaklarına sarılması. Halil bu davranışları, babama ellerini cebine atması gerektiğinin mesajı olurdu her zaman.

Az önce otobüs yoldan çıkar gibi oldu, sanırsam şoförün dalgın olduğu bir güne denk geldik. Küçük bir sarsıntı ve arabanın kaza yapabileceğine dair ufak bir düşünce bile insana ölümün ne kadar korkutucu olduğunu hatırlatabiliyordu. Neyse, ne diyordum? Hah, kardeşim Halil’den bahsediyordum. Yazları iş gördüğüm yerlerden dolayı bir türlü senelerdir uzunca vakti geçiremedik beraber. Görüntülü konuşmak iyi ama, pek de özlem giderici bir durum oluşturmuyordu. Kardeşim özel bir çocuk, eğitimi de özel, onun yanında olmayışım her zaman canımı sıkıyordu. Yine de okuması için gönderdiğim metinler ve sohbetlerimiz ona iyi geliyor diye düşünüyordum. Kardeşlerimizin geleceğin ve ailemizin bir parçası olduğunu unutmamamız gerekiyordu. Halil’den bahsederken yakın olduğum pencereme göz attığım zaman sonunda İstanbul’un akşam ışıklarını görüyorum. Hiçbir şehirde böyle ihtişam görmediğimi düşünüyorum. Otobüsten indiğimiz zaman bizi hafif esintili bir hava karşılıyordu. İstanbul’un her bölgesi kültürel ve maddi farklılıklarını belirgin bir biçimde gösterir durumdaydı. Bu güzelim şehrin bölgeler arası farklılığa sahip olmayan tek yönü trafiğiydi. Artık yolculuğumun son ayağı İstanbul trafiğindeydim. Bizimkilerin yanına vardığım zaman hiç beklemediğim şekilde -çünkü saat oldukça geçti- beni kapıda coşkuyla karşıladılar.

Annemin duygusal yönü oldukça kabarmıştı, babam ise “Yolculuk nasıl geçti? Oralarda virüs nasıl? Şimdi sen karantinada mı kalacaksın?” sorularını hiçbir cevap beklemeden bana yöneltiyordu. Bütün bunların arasında Halil’in sessiz ve durgun tavırları dikkatimi çekmişti. Bu salgın dönemi sandığım kadarıyla onu fazlasıyla etkilemişti.  Salgın döneminde olduğumuz için Ramazan Bayramını eski bayramlar gibi kutlayamayacağımızın farkındaydım, fakat evde neler yapabilirim, Ailem ve özellikle Halil ile çok güzel bir bayram geçirmek istiyordum.

Bayram için birtakım hazırlıklar sürprizler hazırladık. Bayram günü gelip çattığı zaman yasaklar olduğu için camide kılamadığımız bayram namazını babam ve kardeşimle birlikte evimizde kılmıştık. Bir hafta önce İstanbul’a geldiğimde kardeşimin ruh hâlinin salgın sürecinden kaynaklandığının tahmininde bulunmuştum. Birkaç gün önce odamda yalnız başıma internette dolaşırken kardeşim yanıma gelmiş ve bu tezimi doğrulayacak şekilde benimle konuşmuştu. Bu pandemi sürecinin en fazla çocuklar üzerine etki gösterdiğini anlamak pek güç değil. Geleceğin öncüleri onlar olacağına göre bu süreçte araştırmalar onların üzerine yoğunlaşmalı ve sorunlarına çözümler üretilmeliydi.

Saat öğlene doğru yaklaşırken biz hâlâ kahvaltı sofrasında zaman geçiriyor ve Eskişehir anılarım üzerine konuşuyorduk. Bu sırada kapının zili bir türlü durmak bilmiyor ve çocuklar ardı ardına Ramazan Bayramı’mızı kutluyorlardı. Annemle birlikte onların poşetlerini ise şekersiz bırakmıyorduk. Günün erken saatleriyle birlikte enerjimi sonsuz gibi hissediyordum. Ramazan Bayramında yasakların bir hayli artırılmasına rağmen dışarıda çocuk kaynıyor ve binaların içi hiçbir şekilde boş kalmıyordu. Tüm çocuklara en güzel giysileri giydirilmiş, saçları yapılmış, kız çocuklarının ellerine çanta, erkek çocuklarının ellerine ise şeker toplamaları için poşet verilmişti. Sokak aralarında yaşları on sekizi bulan gençler bir araya geliyor ve bayram sohbetlerini gerçekleştiriyorlardı. Tüm sokaklarda salgının korkutucu havası kalkmış, yerine şenlik havası gelmişti. Mutfakta, Arife gününde aldığımız tatlılar, kolonyalar, kurabiyeler ve benim getirdiğim çörekler durmaktaydı. Kardeşimle birlikte kahvaltımızı ettikten sonra birbirimize göz işareti yapıp gizlice mutfağa doğru yol aldık. Güzel bir ziyafet bizi bekliyordu. Oturma odasına döndüğümüz zaman annem kahvaltı sofrasını kaldırmak için hazırlanıyordu. Annem mutfağa gitti zaman “Evimize kurabiye canavarları girmiş!” diyerek hepimizi güldürdü. Birinin çıkıp artık yeni kurabiyeler alması gerekiyordu.

Akşam vaktine doğru kapıya gelen çocukların sayısı azalmış, sohbetlerimizin koyuluğu ise gittikçe artmıştı. Bu zamanlar benim için, aile kavramını oldukça iyi hissettiğim zamanlar oluyordu. Annemin dizlerine yatarak babamın anlattığı olayları dinlemek ve bu sırada da kardeşimin elini tutmak hiçbir ifadenin tasvir edemeyeceği türdendi.

Ramazan Bayramı’nda iki gün boyunca Marvel’in aileye uygun olan filmlerini izledik ve beğendiğimiz bölümleri neden beğendiğimizi birbirimize anlattık. Kardeşimin bu aktiviteye istekli bir şekilde katılması onun filmlere olan ilgisini öne çıkarıyordu.

Annemle birlikte kumaş üzerine yapılan motif videolarını izlediğimiz zaman neden bizim de yapamayacağımızı sorguladık ve ellerimize ipliklerle kumaşları aldık. Beş dakika sonra annemin “Bu işi bilenlere bırakalım oğlum.” dediğini ve gülüşüp ortalığı toparladığımızı hatırlıyorum.

Odamın kapısının arkasındaki küçük basketbol potası hâlâ duruyordu. Evde kaldığım süreç içerisinde kardeşimle bu potayı oldukça kullanırdık. Eğer bir kardeşiniz varsa pota oldukça zevkli olabiliyor. Bayramın ikinci günü Engelliler Basketbol Süper Ligi’ni izleyip takımları yorumladık. Fenerbahçe bu ligin son şampiyonuydu, kardeşim bu durumdan oldukça memnundu. Aileyle birlikte zaman geçirirken gün fark etmeksizin bir şeyler yapmayı istemek en önemlisi, böylelikle sahip olduğunuz bu değerli şeyin önemini anlayabiliyor ve sahip çıkabiliyorsunuz.

Bayramın üçüncü günü sabah erkenden odamın kapısı açılmaya başladı, gözlerimi açmaya çalışırken duyduğum sesi ilk önce rüya sandım “abi basket basket”. Kapıya doğru tüm dikkatimi verince kapının önünde Halil’i gördüm, tekerlekli sandalyesi ile kapıyı itelemiş, orada duruyor, arkasında annem mutluluk gözyaşları ile arkasından Halil’e sarılıyordu. Bu ev Halil’in cümlelerini ilk defa duyuyordu. 

Tüm aile duygu yoğunluğu yaşıyorduk. Bu bizim ve yüreklerimizin bayramıydı.

Kovid bizi evlere kapatırken, yüreklerin açılmasına sebep olabiliyormuş. Siz de kardeşlerinle güzel oyunlar oynayın, onlarla kaliteli vakit geçirin.

Sevgi ile engelleri fırsata çevirin. Bayramınız kutlu olsun. 

Özel Hilal Karadeniz öğrenci ailelerinden.

WhatsApp
Merhaba, uzmanlarımız size Whatsapp üzerinden yardımcı olabilirler.